|
|
|
“Hakkı müdafaa etmek en büyük ibadettir.” |
|
|
|
“Hakkı müdafaa etmek en büyük ibadettir.” |
|
|
|
|
|
|
|
ŞEHİD BİLAL YALDIZCI - ( 25 EKİM 1987 ) |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"... 'Bilal ölmüş' derlerse sakın inanma ana... Bil ki ben şehid olmuşumdur... Şehidler ölmez ana !.."
Şehidin Kardeşi Zuhal Yaldızcı Anlatıyor:
"Ağbim Bilal l967 yılında İzmir'in Ödemiş ilçesinde dünyaya geldi. Ağbimden bir yaş küçük Ablam Nihal ve en küçükleri ben Zuhal olmak üzere üç kardeşiz. 'Kardeşiniz' diyorum, çünkü O'nun şehid olması ebedi olarak aramızdan ayrılması demek değildir. Bilakis ağbimizi cismen yanımızda olmasa da manen her an aramızda hissediyoruz.
Ailemizin tek erkek evladı olması sebebiyle annem ve babam abimin üzerine çok düşüyorlardı. Onu toplum içerisinde belli bir mevkiye ulaştırmak istiyorlardı. Abimin içinde duyduğu düşünce ve hisleri anlayamadıkları için Abim, annem ve babam gibi düşünen daha nice ana ve babaları "Sözde müslümanlar" olarak nitelendiriyordu.
Onun lise yılları döneminde vermiş olduğu mücadeleler, kendi çevremizde ve ailemde büyük şaşkınlıklar meydana getiriyordu.
Birgün eve gece yarısı geldi. Hepimiz merak içerisinde onu bekliyorduk. O ise gayet rahatlıkla içeriye girdi. Zaten meraktan iyice yorgun düşen annem ağbimi sorularla boğdu. Biz başına bir iş gelmesinden korkuyorduk. Fakat hiç ummadığımız bir cevapla karşılaştık. Diyordu ki "Anneciğim şu anda Kabristandan geliyorum. Bu yaptığım şeyi 6 aydır sürekli yapıyorum. çünki içimdeki ölüm korkusunu yenebilmekti amacım. Gördüm ki doktoru, avukatı, zengini, fakiri hepsi bir arada ses çıkarmamacasına yatıyorlar... Ağbimin şehid haberi geldikten sonra müdürlük yaptığı kursun masasında küçük bir not bulundu "Allah'a şükür ölüm korkusunu yendim..." diye. .
Yine bir pazar günü dört arkadaşıyla birlikte Ödemiş'in bilinen bir dağı, Bozdağ'ına araba yolunu bırakarak, dağa tırmanarak çıkmışlar. Ağbimin böyle yapmaktaki amacı, Afganistan'a gittiğinde, orada Hindikuş dağlannda yürümekte zorluk çekmemek içindi.
"Müslüman kardeşinin derdiyle dertlenmeyen bizden değildir:' hadisini kendine şiar edinmişti. Kendi hissettiklerini ve düşündüklerini müslüman kardeşlerine de yansıtabilmek için çok mücadele veriyordu.
Nihayet birgün vermek istediği mücadele fiiliyata dönüştü. Artık kendisi Türkiye'nin debdebeli hayatı içerisinde değildi. Afganistan'da şehid kanı kokan o topraklarda, mücahid kardeşleriyle aynı payı paylaşıyordu. Tabi biz bundan bihaberdik. Evden ayrılırken bize, Pakistan'a, İslam Üniversitesi'ne okumaya gidiyorum diyerek malumat vermişti. Biz O'nu okuyor düşünürken, Ağbimin Afganistan'da, Hindikuş dağlarında, Allah yolunda şehid düştüğü ve kanlı elbiseleriyle toprağa defnedildiği haberi ulaştı. Sonradan öğrendiğimize göre Ağbimin katılmış olduğu operasyonun yapıldığı bölgeye daha önceleri, Hindikuş dağlarından yürüyerek 24 günde gidiliyormuş. Garnizonun fethiyle 24 günlük yol bir haftaya düşürülmüş. Bu zorlu ve güç operasyonda şehid düşen mücahidlerden biri de canım ağbim Bilal Yaldızcı idi.
Ağbimin İslam davasını bizim omuzlarımıza yüklemesi ben içine kapanık kardeşini çok etkilemişti. Ramazanda ilk defa cemaate sohbete çıkmıştım ve 'Yarabbi her' adımıma 70 şehit sevabı ver' diye, arzu ederek gitmiştim, eve döndüğümde yorgunlukla uyuya kalmıştım. Ve rüyamda canım ağbimi gördüm. Ağbimin kabrini ziyaret için Afganistan'a gitmiştik ve kabrini açtırmayı düşünüyorduk. Yanımızda bir Afganlı mücahid vardı. Kabri açtığımızda kabir bomboştu. Ve hepimiz şok olmuştuk. Üzülüp düşünceye dalınca baktık ki gök yüzünden nur şeklinde bir şey kabre doğru inip kabri genişletti. Ve aynı cennet manzarasını andırır hale geldi. Ve o nur ağbimin cismini alıverdi.
Bize diyordu ki “Anneciğim kardeşlerim ve babacığım, beni aradınız geldiniz gelin oturun sizlerle kucaklaşayım hasret gidereyim'... Ve biz de çok şaşkındık. En önemlisi daha yeni kurşun yarası almış gibi sıcacık taze kanları sızıyordu. Ağbim kabirden çıkarak anneme sarıldı sonra babama sanldı sıra bana geldi ben cesaret edemedim, tereddüt ettim. Ağbim benim bu durumumu anlamış olacak ki 'Kardeşim sakın öyle düşünme bana sarılın ki bu kanlarım sizin elbiselerinize bulaşsın yarın kıyamet gününde sizleri o kanlarınızIa tanıyabileyim... O kan sizlere şahitlik edecek' diye tatlı bir nasihatten sonra kucaklaşıp hasret giderdik. Ve birden kabir eski durumuna geldi açık bir şekilde bir anlığına gerçekleri yaşadık orada.
Daha sonra manevi bir halde anneme ziyarete falan gelip ona birçok şeyler anlatmaya çalışıyordu. Manen. Cenab-ı Allah şefaatinden tüm müminleri ayırmasın..."
**************************
***********
Şehid Bilal'in Ailesine Yazdığı Son Mektup
"Hamd ezeli ve ebedi, Rahman ve Rahim olan Allah'a... Salat ve selam O'nun resulü, tek hayat önderimiz Hz. Muhammed (sav)'e, al ve ashabına ve O'nun yolunda giden inananlara.
Sevgili anneciğim ve babacığım ve kardeşlerim, bugün Pakistan'a geleli iki buçuk ayı geçti. Şu anda Afganistana
doğru 'yola çıkmayı bekliyoruz. Biraz sonra hareket edeceğiz. Allah (cc) niyetimi halis, ayaklarımı hak yol üzere sabit kılsın. Fırsattan istifade bunları yazıyorum. Bunu artık bir mektup mu kabul edersiniz yoksa bir vasiyet mi nasıl dilerseniz.
Afganistan'da gitmeyi planladığımız yer İşkemiş-Tahhar bölgeleri. Afganistan ile Rusya'yı birbirinden ayıran Amu Derya kıyısında bu yerler. Buraya gidebilmemiz içjn 25 gün yol yürüyoruz. Yanımda bir Türk arkadaş daha var. Bu arkadaşla daha önce de Kunar cephesine gittik. Bunları yazıyorum ama bunlar boş şeyler. Asıl yazmak istediğim Babacığım, nasibimde gidip dönmemek, Peygamberlikten sonra en büyük mertebe şehidlik var ise ki inşaallah vardır, sizin yapacağınız Allah'ın takdirine rıza göstermek, boyun eğmek, kesinlikle isyana yönelmemektir.
Şimdiye kadar islam'ın edebiyatını yapan bizler, artık gerçeğe yönelmek zorundayız. Gerçek ne kadar acı olsa da.
Sevgili anneceğim; biliyorum üniversiteye giremedim. Sizlerin boynunu buruk bıraktım.
Sevgili kardeşlerim NihaI ve Zuhal; benim sizlerden isteğim İslam'ı öğrenip onu hayatınıza tatbik etmeye çalışmanızdır. Kafirin hakim olduğu yerde cİhad kadın-erkek her müslümana farzı ayındır. Bunun şuuruna vararak hareket ediniz. çeyiz-meyiz bunlar boşşeyler. Dünyaya değer vermeyin. Daha önce cepheye gittiğimde gördüm ki dünya boş, dünya yalan. Ölümün kokusunu duyunca insan telaşlanıyor. İşte 'şu ibadeti yapamadım işte şu olmadı vs.' Hiç demiyor ki, 'evimin badanasını yaptıramadan gideceğim, tüh şu masa örtüsünü yapamadan gidiyorum.' Onun için kardeşlerim İslam'a sıkısarılın. Ve birbirinizden sakın kopmayın. Ağbinize de geçmiş günahlarının affı için dua edin.
Ödemiş'teki diğer akrabalar, tanıdıklar özellikle Hasan Ağbim haklarını helal etsinler. Ben herkese hakkımı helal ediyorum.
Not: Bu mektup ben şehid olursam sizlere gönderilecektir:'
BİLAL
Yine dağların sevdası düştü yüreğime anne
Kurşunların sevdası,
Zulümlerden bıktım usandım
Yüreğim kanıyor anne,
Kara bulutlar bir sağanaktır tutturmuş gider
Dünya zulüm, zulüm kokar anne
Bir bahar düşlüyorum anne
Gözlerimiz güneşe doymuş ışıl ışıl
Şehadet rüzgarına kapıldık yüreğimiz göçüyor anne
Bu savaş bitecek, bu savaş bitecek,
Hemde karanlığa kalmadan anne
Kanlı gömleğimi göğsüme basıp
Tağuta lanet okursun ağlarsın ana
Yürekler avuçta dağlara çıkıp
Şehit şehit vardık düşman üstüne ana
Bilal öldü derler ise sakın inanma ana
Bilki ben şehid olmuşum şehidler ölmez ana
Şarapnel altında kurşun altında
Tekbir getiririz marşlar söyleriz ana
Şafakla birlikte düşman üstüne
Cehennem alevi olur yağarız ana
Bilal öldü derler ise sakın inanma ana
Bilki ben şehid olmuşum şehidler ölmez ana
Dağlardan dünya bir başka görünür
Ölüm korkusu gözümden silinir ana
Her şehidin kanı bir lale olmuş
Haydi sende katıl bize katıl der ana
Bilal öldü derler ise sakın inanma ana
Bilki ben şehid olmuşum şehidler ölmez ana
Ve 29 ekim 1987
Bilal de can evinden vuruldu
Yaprak yaprak düştü
Şehit kanlarının karıştığı toprağa
Görün dağlar
Görün nasıl döne döne savaşıldığını
Görün sözlerinde duranları
Ve sonrakilerin nasıl sözlerinde durduklarını |
|
|
|
|
|
|
|
|
MÜSLÜMANLAR BİRLEŞİN |
|
|
|
|
|
|
|
ŞAHADET BİR ÇAGRIDIR NESİLLERE ÇAĞLARA |
|
|
|
|
|
|
Sehadet bir cagridir, nesillere ve caglara, dunya varoldukca zulmun dumaninin tuttugu her yerde insanlar bu cagriya ses verdiler. Habil ile basladi bu mesaj. Mescidi Haramin yani basinda Sumeyye'den Uhud'un Hamza'sina. Dunyada esi gorulmemis bir zulum ve katledilen kerbelanin Huseyin'inden, Misir'in zindanlarina; iskencelerle daraagaclarina itilenlere, inkilabin Behesti'sinden binlerce sehide, Seyh Said'inden Metin Yuksel'ine.
Alcakligin ve zulmun kol gezdigi yerlerde Huseyin gibi kutlu Sehadete kosmak, Zeynep gibi bu kutlu mesaji butun zamanlara ve caglara aktarmak, Muminlerin en buyuk sevdasi olmus.
Sehid, insanligin onuru, yuz aki ve Sehadet. Bir ask oyle bir ask ki butun zalimlerin zorbalarin karsisina dikilen, yikilmaz, gecilmez engel. Tum zamanlarin zalimlerine bir sehid karsi cikti. Tum zamanlarin zalimlerinin korkusu oldu. O oylesine bir sevdaki ne mal dusunulurdu ne can.
Karanlikta kalmislara isIk oldu Sehid, dermansizlara derman, mazlum ve mahkumlara umut oldu bir mum gibi yandi eridi etrafina isIk sacti sehid.
Olumsuzlugu tatmisti. O olumden korkmazdi. Sehid olanlar ahidlerine sadik kaldilar, asla sozlerinden donmediler, izzetlice olmeyi, zillet altinda yasamaya tercih ettiler. Dunyalarini altlarindan irmaklar akan cennet karsiliginda terk ettiler. Onlar olmediler, cunku onlar diriydiler. Rableri katinda riziklanmislardi. Mazlum Sehidlerin kani dokuldukce yeryuzune binlerce fidan verirdi toprak.
Mesajlari zamandan zamana tasirlardi. Tek bir gaye icin, kula kullugu reddetmek icin, insanligin kurtulusu icindi Sehidin kendini feda edisi.
Her zamanda bir zalim ve karsisina her zaman da Huseyin cikti. "BEN OLMEDIKCE AYAKTA KALMAYACAKSA MUHAMMEDIN (S) DINI, EY KILICLAR HAYDIN DURMAYIN, DOGRAYIN BEDENIMI!" diye haykiran Huseyin. Hic bir zamanda ve mekanda dusmedi bu bayrak |
|
|
|
|
|
|
|
BİZİDE BULURMU Kİ ÖLÜM BİR CAMİİ AVLUSUNDA |
|
|
|
|
|
|
Bir kucak söz senin için
Bir dua bana
Kirpiklerin ucundan süzülen
Bir tutam gözyaşı
Kara gözlü hürriyetlerde dökülmüş
Biravuş mısra sana
Hasretlerde düzülmüş şehadetin özlemi
Kuşandım şehadeti ardın sıra
Bekler yüregim şimdi
Kör kurşuna doymayı
Kimbilir benide bulurmu şehadet
Bir şubat soğugu
Bir namaz çıkışı
Bir cami avlusunda
Bulurmu Metin yükselce
Bir şehadet benide
Metin yükselce bir cihad sırasında
Şehid kanına doysun istiyorum
Kaldırımlar, bulvarlar, soğuk betonlar
Mermiler yuva yapsın şehid yüreklerde
Ölü demeyin onlara sakın
Rab katında diridirler oysa
İnsan için bir giz
Kanlarıyla yazdılar bak
ÖLMEDİK ÖLMEYECEGİZ.. |
|
|
|
|
|
|
|
METİN YÜKSEL |
|
|
|
|
|
|
Molla Sadretti’nin mahdumuydu
Doğunun ezilen çoçuğuydu
Ey mucahit Metin Yüksel
Bizlerin önderi siz şehitler
Metin yüksel ölmedin sen
Ölmedin sen..
Molla Sadrettin’in en yiğit oğlu
Metinin ölmedi cennete doğdu
Her şehit bir adımdır zafere
Her zafer bir umut kutlu yere
Metin Yüksel ölmedinsen
Ölmedin sen..
Molla Sadrettin’in alnı secdede
Metinin annesine şehadet mujde
Ağla Müslümanım haline ağla
İslam ülkesinde garip bu dava
Metin Yüksel ölmedin sen
Ölmedin sen |
|
|
|
|
|
|
|
İZ BIRAKANLAR |
|
|
|
|
|
|
İz Bırakanlar
cevher_1601.jpg
1944 yılı Şubat ayında Çeçenistan’ın Yalho Köyü’nde dünyaya geldi. Doğumunun ardından henüz 15 gün geçmişken 23 Şubat 1944 tarihinde ailesi ile birlikte Sibirya’ya sürgün edildi. Çocukluk ve okul yıllarını Kazakistan’ın Sibirya Bozkırı’nda geçirdi. 1962’de Tambov Askeri Pilot Yüksek Okulu’ndan ve 1966’da Uzak Mesafe Uçakları Pilot ve Mühendis Yetiştirme Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. 1974 yılında Gagarin Hava Harp Akademisi’ni bitirerek birinci sınıf pilot ve mühendis unvanını aldı. Kendisine SSCB Hükümeti tarafından 12 madalya verildi ve tüm generalliğe kadar yükseldi.
Dudayev, Sovyet tarihinde Stratejik Hava Kuvvetleri’nde Tümen Komutanı olarak görev yapan ilk Müslüman’dı. Baltık ülkelerinde meydana gelen bağımsızlık hareketlerini kuvvet kullanarak bastırması emredildi ancak bu emri yerine getirmedi. Rus Hükümeti bu itaatsizlikten dolayı Dudayev’i askeri birliği ile Grozni’ye sürdü. Dudayev 1990 yılı Mayıs ayında görevinden istifa etti.
1990 yılının Kasım ayında gerçekleşen “Çeçen Ulusal Kongresi”ne davet edildi ve icra kurulu başkanı seçildi. 19–21 Ağustos 1991’de Gorbaçov’a karşı yapılan başarısız darbe teşebbüsü sırasında darbecilerin karşısında yer aldı. Darbecilerle işbirliği yapan Çeçen-İnguş Cumhuriyeti Hükümeti’ni düşürmek için başlatılan halk hareketinin başına geçti. 27 Ekim 1991 tarihinde yapılan seçimlerde %85 oy oranıyla Çeçenistan Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı seçildi. Çeçenistan’ın bağımsızlığını tanımayan Rusya’nın 1994 yılında başlattığı saldırılar karşısında Çeçen direnişinin liderliğini yürüttü. I. Çeçen-Rus Savaşı’nda önemli başarılara imza atan Dudayev, 21 Nisan 1996 tarihinde düzenlenen bir suikast sonucu şehit edildi…
basayev_1601.jpg
Ocak 1965 yılında Çeçenistan’ın Vedeno Köyü’nde dünyaya geldi. 1987’de Moskova’da mühendislik eğitimi aldı. Askerliğini Sovyet ordusunda yaptı. 1991 yılında bağımsızlığına kavuşan Çeçenistan’a döndü ve Rusların gizli örgütleri ile mücadele etmek için kurulan özel birlikleri yönetti. 1992 yılında Çeçen birliklerinin komutanlığından Kafkas Halkları Konfederasyonu Birlikleri’nin komutanlığına atandı. 1994 yılında Vedeno cephesinin kumandanlığını yaptığı esnada Ruslar tarafından evi bombalandı ve ailesinden 11 kişi hayatını kaybetti. 1996 yılının Nisan ayında Çeçen Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetler Komutanı oldu. Nisan 1997’de başbakan oldu ancak kısa bir süre sonra istifa etti. Çeşitli bölgelerdeki Rus saldırılarına karşı direnen Çeçenleri yönetti ve komutanlık yaptı. 1 Ağustos 1999’da yapılan Caharkale Çeçen-Dağıstan Halkları Kongresi’nin ikinci toplantısında İslam Şurası kuruldu ve Basayev başkan seçildi. 10 Temmuz 2006 tarihinde, İnguşetya’nın Ekazevo Köyü’nde bulunduğu askeri konvoydaki bir patlayıcının infilak etmesi sonucu şehit oldu
mashadov4_1601.jpg
1951 yılında Kazakistan’da sürgünde doğan Aslan Mashadov, 1957 yılında altı yaşındayken ailesi ile birlikte Çeçenistan’a geri döndü.Sovyet ordusunda topçu subayı olarak göreve başlayan Mashadov, 1972’de Tiflis Askeri Topçu Akademisi’nden mezun oldu. Macaristan, Litvanya ve Rusya Federasyonu’nun bazı bölgelerinde Sovyet ordusunda görev yaptı. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ordudan ayrıldı ve 1992 yılında Çeçenistan’a geri döndü. Çeçenistan’ın bağımsızlık mücadelesine katılarak Genel Kurmay Başkanlığı’na yükseldi. Bağımsızlık mücadelesinde büyük başarılara imza atan Mashadov’un Birinci Rus-Çeçen Savaşı’nın kazanılmasında büyük payı vardır.27 Ocak 1997’de seçimlerde %63 oy ile Çeçen İçkeriya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu. Bu dönemde ve 1998 yılında iki suikast girişimine uğradı. Mashadov, Şubat 2005 tarihinde ateşkes ilan ederek Rus Hükümeti ile barış görüşmeleri yapmayı önerdi ancak bu öneri Moskova tarafından reddedildi. 8 Mart 2005 tarihinde diğer Çeçen liderler gibi Rus özel birlikleri tarafından düzenlenen operasyonda öldürülerek şehit oldu
zelimhanyandarbiyev02copy_1601.jpg
2 Eylül 1952 tarihinde Kazakistan’da dünyaya geldi. Çeçenistan Devlet Üniversitesi Filoloji Bölümü’nden mezun oldu. Çeçen-İnguş Cumhuriyeti Basın ve Yayınevi’nde görev yaparak iş hayatına başladı. 1989 yılının Haziran ayında Çeçen bağımsızlığı için mücadele eden ilk gruplardan Bart Teşkilatı’nı, 18 Şubat 1990 tarihinde Vaynah Demokratik Partisi’ni kurdu. 27 Ekim 1991 tarihinde seçimlere katıldı ve başkan olarak seçildi. 1993’de cumhurbaşkanı yardımcısı oldu. 1996 yılında Dudayev’in şehit edilmesiyle cumhurbaşkanı oldu. 27 Ocak 1997 tarihinde gerçekleşen seçimlerde cumhurbaşkanlığı görevini devretti.
1999 yılında Rusya’nın Çeçenistan’ı ikinci kez işgaliyle başlayan savaşta, mücadelenin önde gelen isimlerinden oldu. Çeçen halkının mücadelesini uluslararası kamuoyunda gündeme getirmek için muhtelif İslam ülkelerinde konferanslar verdi. Aslan Mashadov’un resmi temsilcisi sıfatıyla yürüttüğü diplomatik ilişkilerle de Çeçen mücadelesini siyasi arenaya taşıdı. 23 Şubat 2004′te arabasına konulan bombanın patlaması sonucu şehit oldu
14f978985501c15d7_1601.jpg
1967 yılında Çeçenistan’ın Argun şehrinde doğdu. Ünlü Çeçen din adamlarından eğitim aldı. Çeçenistan Devlet Üniversitesi Filoloji Bölümü’nde eğitim gördü ancak savaşın başlaması ile eğitimini bıraktı. Çeçence, Arapça ve Rusça bilen Sadullayev, Çeçenistan’daki İslami direnişin aktif savunucularından oldu. Birinci Çeçen-Rus Savaşı’na katıldı. Bu dönemde Çeçen televizyonunda vaazlar ve farklı bölgelerde konferanslar verdi. Bir dönem Argun Cemaati Başkanlığı’nı ve Argun Camii imamlığı yaptı. 1999 yılında Cumhurbaşkanı Mashadov tarafından Şeriat Anayasası Devlet Komisyonu’na atandı. İkinci Çeçen-Rus Savaşı’nın başlaması ile Çeçenistan Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı Argun Gönüllüler Birliği Başkanlı’ğını yaptı. 2002 yılında Şeriat Mahkemesi Başkanlığı’na ve Devlet Savunma Komitesi Şeriat Mahkemesi Komisyon Başkanlığı’na atandı. Aslan Mashadov’un şahadetinin ardından cumhurbaşkanı oldu. 17 Haziran 2006 tarihinde Argun’da Rus askerleri ve işbirlikçileri ile girdiği çatışma sonucu şehit oldu…
foto_omar_al_mukhtar_81.jpg
Ve 11 Eylül 1931… Ömer Muhtar ve yanındaki bir kısım mücahidîn Sılanta mevkiinde iken İtalyan istihbaratı onun varlığını haber almıştı. Vadiyi her yönden saran kuvvetlerin oluşturduğu çemberi yarmanın imkanı yoktu. Mücahidler son nefeslerine kadar çarpıştılar. Ömer Muhtar burada yaralandı ve esir düştü. Önce Sûse’ye sonra Bingazi’ye 60 km uzaklıktaki Suluk’a götürüldü. Burada İtalyan birliklerinin genel kumandanı Graziani’nin karşısına çıkartıldı.Bu görüşmede İzzet-i İslamiyesi ile öyle harika cevaplar vermiştir ki, bu taş kalpli general onun hakkında şunları yazacaktır: “Odama girdiği andan çıkıp gittiği ana kadar onun vakar ve haysiyetine son derece hayranlıkla bakıp durdum.Onun tavır ve davranışlarını çok beğendim ve hayran.Mücahidlerin teslim olması teklifini red eden Ömer Muhtar 15 Eylül 1931 günü İtalyan sıkıyönetim mahkemesi tarafından göstermelik bir duruşmaya çıkarıldı. Ve Graziani’nin daha önceden emrettiği gibi idam kararı veren mahkemenin yüzüne şu tokadı savurdu: “Hüküm ve karar yalnız Allah’ındır.Sizin bu sahte ve uydurma hükmünüzün hiçbir geçerliliği yoktur. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (Biz Allah’ın (kulları) yız ve sonunda ona dönücüleriz.”Aynı gün toplama kamplarından getirilen binlerce Libyalının gözleri önünde gayet sakin ve korkusuzca idam sehpasına çıktı. Fecr suresinin son ayetlerinden, Ey huzura ermiş nefis! Razı edici ve razı edilmiş olarak Rabbine dön ayetleri dilinde virdi zebandı… Özgürlüğü için her şeyi göze aldığı yeşil dağlarına son bir kere daha baktı ve bir milleti yetim bırakarak ebed alemine doğru kanatlandı. Yer Suluk çarşısı idi…Allah (cc) rahmet eylesin.Biz asla teslim olmayız. Ya kazanırız, ya ölürüz. Bizden sonraki nesillerle de savaşacaksınız. Bana gelince, ben cellatlarımdan daha uzun yaşayacağım… Ömer Muhtar
hattab31.jpg
Hattab Çeçenistan’a ilk geldiğinde hemen kendi grubunu kurmuştu. Özellikle 1996 yılının nisan ayında yaptığı ünlü Shatoi baskınından sonra adını duyurdu ve Rusya’nın en çok aranan isimleri arasında yerini aldı. Bu baskında yaklaşık 50 mücahid bir Rus konvoyuna pusu kurarak köşeye sıkıştırmıstı ve 30 askeri kamyon ve 20 tanktan olusan dev konvoyu tamamen imha ederek 2 saat içinde çoğu subay 350 Rus askerini öldürdükten sonra neredeyse bir mucizeyi başarıyordu. Çatışmanın sonunda mücahidler sadece 3 şehid vermişlerdi.Savaş bittikten sonra Şamil Basayev’le beraber askeri bir kamp açan Hattab burada 600 mücahide askeri eğitim veriyordu.Ve o yiğit savaşçı bir münafığın elinden şehadet şerbetini içti.onun ölümün hak olduğuna ve allahın takdir ettiği zamanda geleceğine manı sonsuzdu.birçok kez ölüm tehlikesi atlatmasına rağmen bu güne kadar gelmişti.ve şehadet onu zehirli bir mektubla buldu. Onun şehadetini yanında bulunan bir kardeşimiz şöyle anlatıyor;
Birlikte oturuyorduk.çok sevdiği bir arkadaşından mektub geldi.(onu şehid eden munafık)mektubu açtı ve okumaya başladı. O sırada yemek yiyordu.mektubu okuduktan bir süre sonra bir halsizlik başgösterdi.Ve arkasından yüksek ateş.Bizi çağırdı ve” beni okuyun galiba cinler musallat oldu” dedi.Okumaya başladık.Ertesi gün şiddetli bir kusma başladı.Zehirlendiğini anlamıştık.Onu tedavi etmek için uğraşıyorduk.Lakin zehr elinden yediği yiyeceğe oradanda vucuduna iyice yayılmıştı.bi süre sonra görme melekesinide kaybetti.
Tekrar bizi çağırdı ve ‘’ben şehid olacağım kagıt kalem getirin ve son vasiyetimi yazın” dedi bu sırada kan kusuyordu. Vasiyetini bitirdikten yaklaşık 3 saat sonra iyice ağırlaştı ve bi süre sonra şehadet getirerek şehid oldu.
Müminlerin komutanlarından ibnul hattab bu şekilde rabbine uçtu.onun şehadeti başta çeçenistan olmak üzere bütün islam coğrafyasında üzüntüyle yankılandı. Müslümanlar önemli bir komutanını kaybetmişti.ama hattab hayatında kendi gibi birçok mücahidide yetiştirmeyi başarmıştı.Zalimlere öldürücü darbeler indirmişti.
Onun hayatı bütün müslüman gençlere örnek bir hayattı. Dünyaya meyl etmeyişi, ümmet bilinci ve takvası ile herkeze örnekti. O yaşadığımız yüzyılın komuyanıydı. O da diğer kardeşleri gibi rabbine gitti. Rabbimiz onu firdevsinde ağırlasın ve onu peygamber efendimiz ve şehidlerimizle haşretsin inşallah…Allahtan istiyorum ki beni cehennem azabından korusun. Bana merhamet etsin ve cennetlerine yaklaştırsın. Ondan firdevs-i Ala’yı istiyorum’ Şehid komutan İbnul HATTAB
aliya-1231.jpg
1925 doğumlu olan İzzetbegoviç 24 yaşında İslâmcılık suçundan 5 yıl hapis yattı. Cezaevinden çıktıktan sonra önce hukuk, sonra ziraat fakültesini bitirdi. 25 yıl avukatlık ve bir inşaat firmasında yöneticilik yaptı.
1970 yılında İslâm Manifestosu adlı bir kitap yazdı. Bu kitap 1983`te kovuşturmaya uğradı. 12 Müslüman aydınla birlikte tutuklandı. 1950 öncesinde kurulmuş olan Mladi Müslümani adlı örgütü yeniden örgütlemek suçundan 14 yıl hapse mahkum edildi. Mahkumiyetini çekerken, Yargıtay bu cezayı 11 yıla indirdi.¼br> 1989 yılında Yugoslavya`nın dağılma süreci sırasında ilan edilen af sonucu özgürlüğüne kavuştu. 1990 yılında İslam Manifestosu`nu yeniden bastırdı. Bu kitap İzzetbegoviç`in İslâmi kimliğinden ziyade, siyasi kararlılığının ve mücadelesinin bir simgesi oldu.
1990’da ortak yönetimin başkanı seçilen İzzetbegoviç, 1992-1995 Bosna Savaş’ında anahtar rol oynayan isimler arasında yer almış, sağlık sorunları nedeniyle 2000 yılında başkanlıktan ve partisinin başkanlığından çekilmişti.
Daha önce iki kez kalp krizi geçiren İzzetbegoviç, 10 Eylül 2003’de evinde aniden bayılması ve düşerek 4 kaburga kemiğini kırması üzerine hastaneye kaldırılmıştı. 78 yaşındaki Boşnak lider, daha sonra iç kanama geçirmişti.
Eski Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç, Saraybosna hastanesinde 19 Ekim 2003 günü vefat etti.
raduyevselmaneenistan_1601.jpg
Kendi vatanımı savundum. Biz Rusları çağırmadık. Onlar gelip bizim vatanımızı işgal ettiler. Biz savaş istemedik, onlar gelip bizimle savaşmak istediler. Askerlerimizle savaşmak yerine çocuk, kadın ve yaşlı insanları öldürdü. Sizin, benim hakkımdaki hükmünüz ceza değil mükafattır. Allah’ın bana verdiği ömrü, O’nun yolunda ve kendi vatanıma harcadım. Her şey, Allah’ın elinde. O istediği zaman ben buradan çıkarım. Ben, önce Allah’ın sonra komutanım Cehar Dudayev’in askeriyim. Savaştığım için asla pişman değilim.“Yalnız kurt” olarak tanınan Salman Raduyev I. Rus-Çeçen Savaşı’nın kazanılmasında başarı gösteren komutanlardandı. Çeçenistan’ın ilk Cumhurbaşkanı Dudayev’in damadı olan Raduyev, bir süre Gudermes Belediye Başkanlığı görevinde bulundu.
I. Çeçen Savaşı sırasında, Çeçen halkının özgürlük mücadelesinin sembol isimlerinden oldu. 9 Ocak 1996 tarihinde Dağıstan’ın Kızılyar Kasabası’na bir baskın düzenleyerek buradaki Rus askerlerini rehin aldı. Raduyev ve beraberindekiler Rus güvenlik güçlerinin kuşatmalarına rağmen ağır kayıplar vermeden Çeçenistan’a döndü. Bu olayın ardından Rus Hükümeti Çeçen direnişçilerle aynı masada oturarak ateşkes anlaşması imzalamayı kabul etti.
Raduyev, Mart 1996 tarihinde başından ağır yaralandı, bir gözünü ve kafatası kemiğinin bir bölümünü kaybetti. 13 Mart 2000’de ise Ruslar tarafından esir alındı. Ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Raduyev, Rusya’nın Permi bölgesinde gördüğü işkence sonucu iç kanama geçirerek şehit oldu
foto45791.jpg
ALLAH’ım! Ümmetin suskunluğunu Sana şikayet ediyorum!
Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!..
Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!..
Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belalarının estiği biriyim!..
Tek isteğim benim gibi, Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!..
Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felaketler karşısında?..
Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok,ALLAH için ve ümmetin namusu için kızacak?..
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak!..
Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? ..
Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken!..
Omuzlarımıza el verecek ve göz yaşlarımızı silecek bir bakış!..
Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilatları ve bariz şahsiyetleri,ALLAH için kızmaz mı!? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye;
Ey RABBimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mümin kullarına yardım et! diye çağıramaz mı!?..
Buna da mı gücünüz yetmiyor!?..
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:
Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!..
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek!..
Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!..
Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin!..
Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!..
Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!..
Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! ..
Temennimiz, ALLAH’ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır!..
Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! ALLAH aşkına, bari aleyhimize olmayın!..
Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!..
ALLAH’ım! Sana şikayette bulunuyorum Sana şikayette bulunuyorum..
Sana şikayette bulunuyorum..
Gücümün azlığını, imkanımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı sana şikayet ediyorum..Sen mustazafların RABBisin Sen bizim RABBimizsin Bizi kime bırakıyorsun?..
Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?..
ALLAHım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına sana şikayette bulunuyorum…
Sana şikayette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı ve Birliğimiz bozuldu Yollarımız ayrıldı Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikayet ediyoruz… |
|
|
|
Bugün 11 ziyaretçi (32 klik) kişi burdaydı! |